5 Haziran 2010 Cumartesi

balık



çok sevdiğim liseden arkadaşlarımla buluşmak üzere Kadıköy'e doğru yola çıkıyorum. Metrobüs şeysinden sonra boğayıda geçerekten buluşma mekanına doğru ilerliyorum. Saat 1930 da olması gereken buluşmaya geç kaldığımı düşündüğüm için -ki saat 2009 idi- balıkçılar çarşısından kestirmeden gideyim diyorum, sokağa dalar dalmaz önümde kağıt toplayan şu arabalı gençlerden birine rastlıyorum, önümde yavaş yavaş ilerliyor. Ben de sorumluluk sahibi birisi olduğum için acele edeyim diyorum, bir manevra yapıp önümdeki kısıtlamadan kurtulmak istiyorum, tam adamdan kurtuldum derken kafama pat bir cisim düşüyor, cisim düşer düşmez arkamdaki küçük kız ve onun çingene annesi gülmeye başlıyor. Ben de kafama düşen cismi merak ediyorum haliyle ve arkama döner dönmez dükkan içine kaçmaya çalışan bir abi ve yere düşmüş bir de balık görüyorum. İlk başta idrak edemesem de elimi saçıma götürdüğümde aldığım kokudan başıma düşen cismin aslında bir balık olduğunu anladığımda ise sinirlerim tepeme çıkıyor ve kaçmaya çalışan abiye çarşı ortasında sövüp, balık kokan kafamla yoluma devam ediyorum. Hemen yandaki barın dışarısındaki masasından bir tane peçete araklayıp kafamı temizleme işlemine girişiyorum, ama kafam bok gibi balık kokuyor, hani balık gibi de kokmuyor. Tam anlamıyla bok gibi kokuyor. Daha sonra buluşma mekanına gittiğimde daha bizlerden kimsenin gelmediğini görüyor ve rahat bir nefes alıyorum. Çünkü kimse yanında bok balık kokan birini istemez. Arkadaşlarım gelene kadarki zaman zarfında kendimi temizlemeyi bir görev edinip, onlara layık olmaya çalışıyorum.

nice yıllara gorki..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder